01.07.2019
Çünkü sanat birçok biçimde ama öncelikle bedenimizle ifade edilebilir…
Birkaç haftadır sosyal medyada bir video oldukça sık paylaşıldı. Bu videoda siyahi bir çocuk ve genç bir kadın birlikte bir tarlanın ortasında dans ediyor. Videonun bence birkaç dikkat çekici yönü var. İlki videonun çekildiği yer, ikincisi iki kişinin “zor” denebilecek dans figürlerini senkronize bir şekilde başarıyla sergilemesi, üçüncüsü-bence en dikkat çekici yanı da- videonun “Bu çocuğa yeni hareketler öğretmek istedi ama sonunda öğrenen o oldu.” başlığıyla servis edilmesiydi.
Videoyu izlerken fark ettim ki çocuk hareketleri içinden geldiği gibi, doğal bir şekilde sergiliyor, bedeninde yaşatıyor. Genç kadın bedenin sahip olduğu hareket kalitesinin ve dans anının tadını çıkarıyor olmasının yanında çocuğu takip eden taklit eden kişi konumunda.
“Peki neden bu iki performans arasında doğal bir fark görülüyor?" sorusu aynı zamanda bu yazının da kaynağı…
Bence çocuğun dansı, hayatının doğal bir parçası. Genç kadın ise “dans” öğrenilmiş bir şey.
Dans çocuğun kültürüyle, yaşamıyla, hayatının akışıyla, ilişkileriyle, bağlantılı doğal bir durum. Bedenindeki en ilkel benliğin aktif olma anı. Bir anlamda var oluşunun resmi. Müzik ve dans eminim çocuk için anne karnındayken deneyimlemeye başladığı bir ifade alanı. Dans çocuk için ne okulda derste öğrendiği ne de bir kişi tarafından ona öğretilmiş bir eylem. Birbirinden deneyimle, etkileşimle ve yaşamla aktarılmış tam bir akışta olma ve bedenini serbest bırakma hali.
Bu durumun kültürle doğrudan ilişkisi olduğunu kabul ediyorum ama müzikal kaliteyi ve hareket kalitesini oluşturan dinamikler aynı zamanda bizim kültürümüzün de elementleri. Kendi uzmanlığımla ilgili bağlantı kurduğum yer de tam burası.
Çocuk (aslında insan) kendisini sanatsal olarak ifade etmek için hazırdır. Bunun için kaygısız, güvenli ortamın oluşmasına ihtiyaç duyar. Böylece sanatsal ifade için ilk adım atılmış olur. Güvenli ortamın oluşmasını sağlamak sadece okulun sorumluluğunda değildir. Aynı güvenli ortama çocuk günlük/ev yaşamında da ihtiyaç duyar.
Okul dışındaki yaşamında şarkı söylediği, müzik yaptığı, dans ettiği, oyunlar oynadığı bir ortama, eve sahip çocuk kendisini sanatsal ifadeye daha yakın hisseder.
Eğer okul da “müzik ve hareket “dersini branş olmaktan kurtarır, tüm okulda yaşayan bir ruha dönüştürebilirse işte o zaman çocuk için tüm bunlar hayatının doğal akışında gerçekleşmeye başlayacaktır.
Peki bunu nasıl başarabiliriz ?
Kendini ifade etmek için sanatsal yolları kullanmaya hazır bir çocuk haftada sadece iki ders saati karşılaştığı bir öğretmenle bu ihtiyacını her an istediği ölçüde gideremez. “Müzik ve Hareket“i bir “ders” olmaktan ancak tüm okul yaşamına taşıyarak çıkarabiliriz ve çocukların bu ihtiyacını ancak bu şekilde gerçekten giderebiliriz. Sınıf öğretmenleriyle birlikte tüm ders planları birlikte yapılmalı ve sanatsal ifade yöntemleri sürece dahil edilerek bütünlük içerisinde çocuklara ulaştırmalıyız. Böylece çocuklara uzun süre vakit geçirdiği sınıf öğretmeni ile sınıf rutinlerinde, şarkı ve dans çemberlerinde, müzik ve hareket/dans ile planlanmış derslerde kendilerini sanatsal olarak ifade edecek alanlar açabiliriz. Böylece çocuklar kişisel gelişimin ilk basamağı olan bireysel farkındalığı, grup içerisinde yaşayabilir ve kendi gelişiminin seyrini izleyebilir. Bu şekilde “ruh” olarak tariflediğim öğrenme ortamı da estetiğe, sanatsal olana giden kaynak olacaktır. Çünkü sanat birçok biçimde ama öncelikle bedenimizle ifade edilebilir ve bunun için her yerdedir.
Çocukların farklı bakış açılarına sahip bireyler olarak yetişmelerinin ilk adımı sanattır. Sanat da etkileşimle, süreç içerisinde kendiliğinden deneyimlenerek açığa çıkar. Bundan sonrası donanımlı öğretmenin kılavuzluğu ile müzik yapma, dans etme, birbirinden öğrenme sürecidir.
Şimdi videoyu ilk izlediğinizde ne gördüğünüzü hatırlayın? Eğer fırsatınız olursa tekrar izlemenizi tavsiye ediyorum ve soruyorum:
Sizce bu hareket etme biçimi öğretilmiş olabilir mi?
İlkay Nişancı
iletisim@ilkaynisanci.com